Ardahan Göle Hangi Türk Boyu? Tarih, Öğrenme ve Kimlik Üzerine Pedagojik Bir Yolculuk
Bir eğitimci olarak her zaman şuna inanırım: Öğrenme, sadece bilgi edinmek değil, kim olduğumuzu yeniden keşfetme sürecidir. Bu nedenle tarihsel bir soruya — “Ardahan Göle hangi Türk boyu?” — yalnızca bir tarihçi gibi değil, bir eğitimci gözüyle yaklaşmak gerekir. Çünkü kimliğimizi öğrenmek, toplumsal hafızamızla bağ kurmanın en güçlü yollarından biridir. Göle’nin etnik ve kültürel kökleri, hem tarihsel bir gerçeklik hem de öğrenmenin dönüştürücü gücünü anlamamızı sağlayan bir metafordur.
Göle’nin Tarihsel Arka Planı: Öğrenmenin Kaynakları
Ardahan’ın güneyinde yer alan Göle, tarih boyunca birçok farklı kültürün etkileşimine sahne olmuştur. Ancak Türk tarihine baktığımızda, Göle ve çevresinde yaşayan toplulukların Oğuz boylarından geldiği genel kabul görür. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yönelen Oğuz göçleri, Kars-Ardahan hattında da etkili olmuş, bölgeye Selçuklu hâkimiyetiyle birlikte Türk yerleşimi yayılmıştır. Bu süreçte özellikle Kayı, Avşar ve Bayat boylarının izleri Göle’nin sosyal yapısında kalıcı bir yer edinmiştir.
Ancak burada asıl önemli olan, bu bilgilerin sadece ezberlenmesi değil, nasıl içselleştirildiğidir. Çünkü tarihsel öğrenme, bireyin kimlik bilincini pekiştiren bir süreçtir. Pedagojik olarak öğrenme, bilginin bireysel anlam dünyasına taşınmasıyla derinleşir. Göle halkının tarihine dair öğrenme süreci de, tıpkı bir öğrencinin köklerini keşfetmesi gibi dönüştürücü bir deneyimdir.
Oğuzlardan Göle’ye: Kimliğin Pedagojik Aktarımı
Oğuz boylarının Anadolu’daki yayılımı sadece askeri bir hareket değil, aynı zamanda bir kültürel öğrenme sürecidir. Göle çevresine yerleşen Türk toplulukları, beraberinde getirdikleri gelenekleri, dil biçimlerini ve toplumsal normları yeni çevreleriyle harmanlamıştır. Bu süreç, pedagojik açıdan “uyarlamalı öğrenme” kavramıyla açıklanabilir. Yani birey ya da topluluk, yeni çevre koşullarına uyum sağlayarak öğrenmeyi dönüştürür.
Göle’deki Türk köylerinde görülen imece kültürü, misafirperverlik ve kolektif üretim anlayışı, Oğuz geleneğinin toplumsal yansımalarıdır. Bu değerler, sadece tarihsel bir miras değil; öğrenme sürecinin de toplumsal boyutunu gösterir. Eğitimde olduğu gibi, kültürel aktarımda da “öğreten” ve “öğrenen” arasındaki sınır silinir. Göle’nin kültürel yapısında her birey, bir anlamda hem öğretmen hem öğrencidir.
Toplumsal Öğrenme Kuramı ve Göle Örneği
Albert Bandura’nın toplumsal öğrenme kuramına göre insanlar yalnızca doğrudan deneyim yoluyla değil, başkalarını gözlemleyerek de öğrenirler. Bu teori Göle’nin kültürel tarihine birebir uyarlanabilir. Nesiller boyunca sürdürülen tarım yöntemleri, toplumsal dayanışma biçimleri ve aile içi roller, birer “gözlemsel öğrenme” ürünüdür. Her çocuk, büyürken bir yetişkini izleyerek kimliğini inşa eder; tıpkı Oğuz soyundan gelenlerin yeni kuşaklara kültürel davranış kalıplarını aktardığı gibi.
Pedagojik açıdan bu süreç, öğrenmenin yalnızca okulda değil, toplumun her alanında gerçekleştiğini gösterir. Göle’nin tarihini öğrenmek, bu açıdan bir tarih dersi değil; bir yaşam dersidir. Çünkü kültürel öğrenme, bireyin kendi tarihine ayna tutmasıdır. Peki, siz kendi yaşadığınız yerin tarihini öğrenirken, kendiniz hakkında ne kadar şey keşfettiniz?
Kültürel Pratikler ve Eğitimsel Değerler
Göle halkının günlük yaşamında yer alan bazı kültürel pratikler, Türk boylarının kolektif öğrenme anlayışını yansıtır. Örneğin, geleneksel düğünlerdeki dayanışma, kadınların el emeğine dayalı üretim biçimleri, erkeklerin köy meclislerinde aldığı kararlar, toplumsal öğrenmenin somut örnekleridir. Bu pratikler, bireylere sadece davranış kazandırmaz; aynı zamanda bir “biz bilinci” oluşturur. Bu yönüyle Göle’nin sosyal hayatı, öğrenmenin bireysel değil toplumsal bir eylem olduğunu kanıtlar.
Pedagojik açıdan değerlendirildiğinde, bu kültürel kalıplar, değerler eğitiminin sahadaki karşılığıdır. Yani bilgi, yalnızca zihinsel değil; duygusal ve sosyal boyutlarda da öğrenilir. Göle’nin Oğuz köklerinden gelen bu değer sistemi, bugün bile yerel kimliğin öğretici temelini oluşturur.
Modern Eğitim ve Tarihsel Bilincin Yeniden İnşası
Bugün Göle’de eğitim, sadece akademik bir faaliyet değil, kültürel belleğin yeniden inşası sürecidir. Okullarda verilen tarih dersleri, yerel hikâyelerle birleştiğinde öğrenciler için çok daha anlamlı hale gelir. Bu, yapılandırmacı öğrenme kuramının bir yansımasıdır: Öğrenci, bilgiyi kendi deneyimleriyle yeniden kurar. Göle’nin Türk boylarına uzanan köklerini öğrenmek, öğrencilerin kimlik duygusunu güçlendirirken, onlara aidiyet ve tarih bilinci kazandırır.
Bir öğretmen olarak şu soruyu sormak gerekir: “Öğrenciler tarih öğrenirken, aslında kendilerini mi keşfediyorlar?” Göle örneğinde bu sorunun cevabı evettir. Çünkü tarih, kim olduğumuzu anlamanın en eski ama en etkili öğrenme biçimidir.
Sonuç: Öğrenmek, Kökleriyle Büyümektir
Ardahan Göle’nin Oğuz boylarından geldiği bilgisi, sadece bir tarih notu değil; bir öğrenme hikâyesidir. Bu bilgi, bireylerin geçmişle bağ kurmasını, kültürel mirasını tanımasını ve kendi toplumsal kimliğini yeniden düşünmesini sağlar. Eğitimde olduğu gibi, tarih öğreniminde de en güçlü sonuç, bireyin kendine dair farkındalığıdır.
Göle’nin hikâyesi bize şunu öğretir: Öğrenmek, yalnızca bilgi edinmek değil; kökleriyle büyümektir. Çünkü kim olduğunu bilen birey, kim olabileceğini de bilir.
#ArdahanGöle #TürkBoyları #EğitimveKimlik #ÖğrenmeKuramları #KültürelMiras